Herkesin K.çında selülit olabilir!..

21 Haziran 2012 Perşembe, 20:21

Geçtiğimiz günlerde çocuklarıyla birlikte Bodrum’a tatile giden ve denizden çıkarken görüntülenen Gülben Ergen’in selülitleri magazin dünyasına bomba gibi oturmuştu. Gülben Ergen’i haftalardır ti’ye alan yada yanında ona destek olan bir çok ünlü isim oldu. Hakkında yazılıp çizilenlere daha fazla dayanamayan ve isyan eden Ergen içini Ayşe Arman’a
Hürriyet yazarı Ayşe Arman bugünkü köşesinde Gülben Ergen’i kaleme aldı ve çarpıcı detaylara dikkat çekti.

Ben gazeteciyim, o sanatçı…

Ama işte önce iki kadınız, iki anne. Bir araya geldiğimizde erik yiyoruz ve önce Gülben bana sorular soruyor. Annelikte öyledir, çocuğu biraz daha büyük olan biraz daha rütbelidir, o yolları senden önce geçmiştir.

“Alya hangi okula gidiyor? Memnun mu? Kaç dakikada gidiyor? Serviste bunalıyor mu? Yoksa okul servisini seviyor mu? Peki kamp işini ne yaptın? Atlas’ı geçen sene senin yazdığın kampa gönderdim, çok memnun kaldı. Bana vereceğin başka tiyolar var mı?”

Selülit filan hikâye yani.

Ben ona Alya’nın odasını gösteriyorum, oyun alanını… Sonra o kendi çocuklarından bahsediyor.

Onun üç tane olduğu için, ben de ilgiyle ve merakla dinliyorum. Bir tanenin bile bir kadının hayatında nasıl bir sorumluluk olduğunu bildiğimden, üç tane karşısında saygıda kusur etmiyorum. Gülben anlatıyor, hangisi neye yetenekli, hangisinin hangi özelliğini geliştirmek için çabalıyor.

Aralarındaki ilişki nasıl. İkizlerin birbirine çok düşkün olduğunu anlatıyor. Cep telefonundan fotoğraflarını gösteriyor.

Bazen ağlıyor, öyle olur çünkü, annelik manyak bir şey, ortada fol yok yumurta yok, fotoğraf gösterirsin, mutlu olur ağlarsın, hüzünlenir ağlarsın.

Onu anlıyorum.

Ben de öyleyim çünkü.

Evde çok yardımcısı olduğunu zannediyordum, üç çocuk için üç dadı filan, hani o Gülben Ergen ya, alakası yok. O da hepimiz gibi zorlanıyor ve ona destek bir eski koca, baba filan da yok. Kimse yok.

“Buraya kadar geldin, bari şu selülit meselesine de bir açıklık getir” diyorum.

“Anlattıklarım sana emanet, beni kurda kuşa yem etme” diyor.

Etmedim.

Etmeyelim…

Gelelim selülit meselesine…
– Gelelim… Annemin yazlığındayız. Atlas’la sabah uyandık. 5 yaş, artık bunların adam oldukları, sohbet edebildikleri bir yaş ya, şahane bir kahvaltı ve sohbet… Sonra bakkaldan GS deniz yatağı aldık, şişirdik, beraber denize gireceğiz. O arada kumdan kale yaptık. “Kaleler bizi bekleyin denize girip geliyoruz!” dedik. Saat 8’i yirmi filan geçiyor. Girdik yüzdük…

Orası evinizin önü mü?
– Yok ya, halk plajı! Altas’ın arkadaşları filan var, orada hayat var, beş yıldızlı otel muhabbeti değil. Birazdan anneanne ıspanaklı börek filan getirecek o muhabbet! Asistanım Nilay dedi ki, “Gazeteciler buradalar, görüntü aldılar!” Aklıma bile gelmedi sabahın köründe sotalanıp çekebilecekleri, bir de neyi çekiyorsun, oğlumla yüzüyorum. Plaj elbisemi giydim, Nilay’a “Gelsinler, konuşalım” dedim. Geldiler, bir sürü soru sordular, “Madonna şöyle miydi, böyle miydi?” hepsini cevapladım. Dedim ki, “Tamam mı arkadaşlar, bitti mi, anne evindeyim, oğlumun yanına gidiyorum, iyi tatiller, iyi tatiller.” Bu kadar! Nasıl da naziktiler…

Ben manken değilim

Meğer daha önce çekmişler!
– Evet.

Ne hissettin o fotoğrafları görünce…
– (Gülüyor) “Eyvah!” dedim, “Mezoterapiye mi gitsem! Nasıl kurtarsam kendimi bu portakal kabuklarından!” Dalga geçiyorum, çok da üstünde durmadım. Ama iş o kadar büyüdü ki…

Wordpress Haber Teması Tasarım ve Programlama: Bilgin