Hayat…
Hayat
Hayat kısa olabilir; ama anlar sonsuzdur.
Bazı sırlar bilinmezlikleriyle kalırlar. Kimi durumlarda yaşamı olduğu gibi kabullenmek gerekir. Her insanın ömründe, kendinden önceki insanların anlamadıklarını anlamanın mutluluğu ve anlaşılmasını kendinden sonraki insanlara devredecekleri bilinmezliklerin kederi vardı. Biz her ne kadar öyle sansak da, yaşam günün birinde birilerinin çıkıp tek tek çözeceği sırların bir toplamı değildi. Bütün sırları çözüldüğünde anlaşılıp kapağı kapatılacak okunmuş bir kitap değildi yaşam; yarım kalmış bilmeceleri, hiçbir zaman açıklığa kavuşmamış muammaları, çözülemeyen sırları ve olanca karmaşasıyla da yaşamdı. Bir planı varsa da bunlar bizim zihnimizin anlayamayacağı, algılayamayacağı bağlantılar bütünlüğüne ve aklımızın kavrayamayacağı bir iç tutarlılığa sahipti. Anlamaya çalışmaktan vazgeçmeden yaşamı kabullenmek; belki de asıl başarılması gereken budur.
İnsan doğası çok karmaşıktır; bazı acılar kalıcı olmak ister örneğin. Bazı şeyler çimenlerin büyüyüşü gibidir; herkesin gözünün önünde olduğu halde kimse fark etmez. Hayat dediğimiz şey, çoğu kez pazarlığın inceliklerini bilmektir.
Hayatta kimsenin görmek istemediği kadar çok acı vardır. Siz yalnızca seçtiklerinizi fark edersiniz.
Hayatın sıradan rastlantıları bazen kaderin yerine karar verir.
Bir insan yaşamı boyunca en eski anısını arar.
Hayatta her şeyin bir rüya gibi olmasında, her şeyin bir oyun gibi görülmesinde yabana atılmayacak bir gerçeklik payı olduğunu kabul etmek gerekiyor. İnsan hayatı hayal ile hakikat arasında kestirme yollar aramakla geçiyor.
İnsanın hayatta en önemli sorunu, ne istediğini bilmemesidir.
Gençken, insanın kendisini ölümsüz hissetmesi daha kolaydır. Beden ilerledikçe zamanı keşfeder insan. Hevesler söner, yaşam yavanlaşır. Ölümün yakın komşu olduğunu anlar insan.
İnsan ne yaşarsa yaşasın, sonunda her şey bir günbatımına bakıyor.
Hayat kolay olduğunda bile zordur çocuğum. Hayatın kendisi zordur; onu güzelleştiren şey, onun üzerine düşünmektir yalnızca. Hayat boştur! Herkesin her zaman dediği gibi boş! Onu dolduran anlamdır yalnızca. Bizim ona verdiğimiz çeşitli anlamlar. Bazıları hayat anlamından boşaldığında, onun gerçek yüzünü gördüğünü sanır; hayatın görülecek bir yüzü bile yoktur oysa. O kadar boştur işte hayat; sen bir an önce onu kendi anlamlarınla doldurup güzelleştirmeye bak! Ömrünü ancak böyle hayat yapabilirsin.
“Hayat zordur da, insan kolay mıdır peki?” diyeceksin. Ne gezer? En işe yaramaz insanın bile kendini tüketmesi zaman alır.
Kendi hayatımız ne zaman kendimiz için bile bir eğretileme haline gelir? İçinde yaşadığımızı ne zaman karşımıza alıp bakmaya; hatta için için onu yazmaya başlarız?