Türk’e başkomutan olmak
Bana göre, Alparslan’dan sonra ölüm kalım savaşı veren ikinci bir başkomutan da Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Elbette Türk milletinin tarihinde, yüzlerce binlerce başkomutan, komutan gelip geçmiş. Bütün komutanlarımız üzerlerine düşeni günün şartlarına göre yapmak için çırpınmıştır elbet. Tarihi şahsiyetleri yargılarken ve eleştirirken o yıllardaki koşulları, imkânsızlıkları veya dünya dengelerini hesaba katmak lazım.
İmkânsızlıklar ve şartlar derken, bizim için en kritik dönem, tabii kurtuluş mücadelesi yıllarıdır, savaşlar ve vatan uğruna can veren şehitlerimizdir.
Osmanlının en zor döneminde 31 Ağustos 1918 de kılıç kuşanıp, son padişah olarak tarihe geçen Vahdettin’den 4 yıl sonra 26 Ağustos1922 de taarruza geçen başkomutan Mustafa Kemal’in ordusu 4 gün sonra 30 Ağustos 1922 de kaderimizi değiştiren zaferi kazanıyor.
Aynı başkomutanın, ölümünden 5.5 ay önce hastalığını gizleyerek Hatay seyahatine çıktığını ve sonucunda Hatay Cumhuriyeti’nin Türkiye Cumhuriyetine ilhak olduğunu biliyoruz.
Araştırsak Türk’ün başkomutanına yakışır daha nice hadiseler buluruz.
Başkomutanımızın taarruz öncesi subaylarına hitaben yaptığı konuşmaya dikkat çekmek isterim. “Dünyada hayat için, insanca yaşamak için bağımsızlık lazımdır Bağımsızlık sahibi olmak için kuvvet sahibi olmak ve bunun için mevcudiyetini ispat etmek icap eder. Kuvvet ordudur. Milletimiz, ordusundan yoksun bırakılma girişimiyle karşı karşıyadır” şeklinde görüş bildiren başkomutan, sözlerinin son cümlesinde,
“Milletimiz hür ve bağımsız yaşamak lüzumuna tam bir iman ile kani olmuş ve buna kati azim ile karar vermiştir Zaman zaman şurada burada üzüntü verici karaktersizliklerin görülmüş olması hiçbir vakit milletimizin genel kanaatine, hakiki imasına sekte vurmamıştır ve vuramayacaktır Dolayısıyla kuvvetin, ordunun vücudu için lazım olduğunu söylediğim kaynak ki milletin vicdanı imanıdır-mevcuttur. Ordu ise arkadaşlar, ancak subaylar heyeti sayesinde vücut bulur Malum bir askeri hakikat, felsefi hakikattir; ordunun ruhu subaylardadır O halde subaylarımız, düşmanlarımız tarafından yıkılmak istenilen ordumuzu tamir edecek ve canlandıracak ve ordu ve milletimizin bağımsızlığını muhafaza edecektir Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin teminini ordudan, ordunun ruhunu teşkil eden subaylardan bekler İşte subayların yüce olan vazifesi budur. Allah göstermesin, milletin bağımsızlığı ihlal edilirse bunun vebali subaylara ait olacaktır” demiştir.
Anadolu’nun tapusunu almak üzere, geriye dönüşü olmayan bir savaşa girmek için gelen başkomutan Alparslan han ise, Bizans ordusuyla savaşa gireceği sabah “-Kumandanlarım, askerlerim! Biz ne kadar az olursak olalım, onlar ne kadar çok olursa olsunlar, daha fazla bekleyemeyiz. Bütün Müslümanların minberlerde bizim için dua ettiği şu saatlerde kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur gayeme ulaşırım, ya şehit olur cennete girerim.” Demiş.
İşte başkomutanlık ruhu. İşte zafer kazanma ve bağımsızlık azmi. İşte vatan edinme ve vatan kurtarma.
Vatanı ebedi kılmak için mücadele etmek, bütün koltuk kaygılarının önünde olmalı, Mehmetçik nasıl vatanını canından önde görmüşse, başkomutanlar da öyle görmeli.
Her milletin milli ve manevi hassasiyetleri vardır, bizim hassasiyetlerimizden birisi de ordumuz ve zaferlerimiz değil mi? Ben yıllarca, milli bayramlarımızda, askeri törenleri yoğun duygularla göğsümüz kabararak izledim. Askerin geçit töreninde halkın moral ve motivasyonunun arttığını seyrettim. O yılların verdiği şevkle milli duygular sahibi oldum.
Yeni yetişen neslin de böyle günlerde yapılacak kutlamalara şahit olmasını isterim.
İnşallah daha nice 30 Ağustoslar kutlayacağımız yıllar nasip olur. ‘ya istiklal, ya ölüm’ diyenleri Allah eksik etmesin.
Cengiz Savaşeri