USD35,20
EURO36,75
GBP44,32
BIST9.724,50
GR. ALTIN2.968,73
İstanbul
Ankara
İzmir
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Aksaray
Amasya
Antalya
Ardahan
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bartın
Batman
Bayburt
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Düzce
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkâri
Hatay
Iğdır
Isparta
Kahramanmaraş
Karabük
Karaman
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırıkkale
Kırklareli
Kırşehir
Kilis
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Mardin
Mersin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Osmaniye
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Şırnak
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yalova
Yozgat
Zonguldak

Sansür, OTOSANSÜR/ Nilhan TURAN KIRDI yazdı

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sansür ve Otosansür
24 Temmuz. Hem II. Meşrutiyet’in ilan edilişi, hem de sansürün, basından ilk kez kaldırılışı bu tarihe rastlıyor. Ancak, Dünyada Gazetecilerin tutulduğu en büyük cezaevinin olduğu Türkiye’de “24 Temmuz Basın da sansürün kaldırılışının” Bayramını kutlamanın abesle iştigal olduğunu düşünüyorum.
Tüm Dünya’da ve ülkemizde sansür basının gelenekselleşmiş bir derdidir. Sansürün, her zaman için toplumun önünde engel yaratan, gerçeğin perdelendiği ve gizlendiği bir anlamı olduğu da hepimizce malumdur.
Türkiye’de belli dönemlerde sansür basından kalkmış gibi görünse de, tekrar konmuştur hep. Öyle ki. Oto sansür dediğimiz kişinin gerçek duygularını yazarken bile kendi sansürünün daha fazla işlediğini sanıyorum kabul ediyoruz. Çünkü sansür ruhumuza işledi, işletildi. Yaptığı haberin, yazının veya yayının, bulunduğu konuma zarar getirmesinden tutun da, işsiz kalabilme endişesine, özgürlüğünden tutun da kişisel haklarının zarar görmesi endişesine de oto sansür diyor, ve gerçek duygu ve düşüncelerimizi sınırsızca, özgürce yazamıyoruz.
Günümüzde gazeteciler, kendi kendilerini kontrol ediyorlar oto sansür sayesinde. Yani kendilerini kendileri sansürlüyorlar. Birtakım şeyleri yazmıyorlar, yazamıyorlar. Gazetecilerin editöryal bağımsızlık dediğimiz çerçevede, görüşlerini ne kadar ortaya koyabildiklerine de bakmak gerekiyor ki yukarıdaki sebepler bunun da yapılabilmesine engel teşkil ediyor. Medya-siyaset-ticaret ana başlıları nedeniyle gazeteler siyasetçinin, hükûmetin, yanında yer alabiliyor. Hal böyle olunca da tam bağımsızlıktan söz etmek mümkün görünmüyor.
Büyük ticari kuruluşların medya sektörüne girmesi nedeniyle, medyanın holdingleştiğini görüyoruz. Holdinglerin çıkarlarını zedeleyebilecek düşünceleri gazetecinin dile getirmesi de elbette mümkün olması beklenemez.. Aslında en önemlisi ticari kuruluşların medya sektörüne el atmasının engellenmesi ve basının hür kalmasının sağlanmasıdır.
Türk basınının, Abdülhamid’in baskıcı rejimi altında sansüre karşı gösterdiği direnci, 21. yüzyıl koşulları karşısında yaşama geçirebilmekten çok aciz olduğu görünüyor. Türk basınının, demokrasi mücadelesinin öncülüğünü değil, kapitalizmin kriterlerinin sürmesinin, sözcülüğünü yapan patronların egemenliğine geçtiği fikri, daha yerleşik görünüyor kamuoyunda.
Yani, Sansür de, otosansür de sürüyor.. Türkiye’de basın sektöründe, kendi içinde sansür olduğunu biliyoruz ama 24 Temmuz ları da kutluyoruz. Hal böyle olunca gerçekte olmayan bir şeyi kutlamak pek anlamlı olmasa gerek diye düşünüyor insan ve aklı karışıyor. Üstelik özgürlüğü elinden alınmış nice hapis gazeteci varken…
Kutlamak mı, hatırlamak mı, yoksa HATIRLATMAK mı sizce daha doğru?
nilhankirdi@hotmail.com

Sansür, OTOSANSÜR/ Nilhan TURAN KIRDI yazdı

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.
Giriş Yap

Antalya Kadın ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!