Küsmüşüz, küstürülmüşüz hep…

Küsmüşüz, küstürülmüşüz hep…

Et tırnaktan ayrılır mı? Hepimiz ayrıldığına şahidiz. Ancak kanatarak ayrılır, acıtarak ayrılır. Öncelikle bu atasözünde bir acayiplik olduğu kanısındayım. Aslında “tırnak, etten ayrılır” şeklinde olması gerekiyor, çünkü ayrılan tırnak bence.

Biz, ne kadar küsme, küstürme taraftarı bir halkız. Bunu tetkik ettim. Çok ciddi sonuçlar elde ettim. Soruyorum, Küs olduğunuz biri var mı? Hemen hemen hepimizin hayatında küslük yaşadığı birileri olmuştur. Öyle ki, bu konu üzerine şarkılar, türküler bestelenmiştir. Mesela, türkücü Latif Doğan da bu şarkıyla meşhur oldu. Yani,“Küstüm” ile.

Demek ki, “küslük” hepimizde ya da hayatlarımızın bir bölümünde var olan bir durum. Kime sorduysam en az ‘kendi ailesinden’ biriyle mutlaka küs olduklarını, toplum ile kıyaslandığı zaman da özellikle bir zamanlar en yakın olduğu bazı kişilerle mutlaka küs olduklarını anlattılar. (Anlatan ve dinleyenler arasında yazık ki ben de varım). Haklı veya haksız, biz bu yapıyı kendimizle beraber bütün kurumlara taşımışız. Hep küsmüşüz, küstürülmüşüz. Ve yine öyle ki çocuklarda bile bu küs’lük olayları var. (Halâ nasıl olduğunu, nasıl yayıldığını anlayamadım)

“Neyi paylaşamıyorsunuz? ” sorusuna verilecek herhangi bir cevabımız da yok açıkçası çoğu kez eften püften sebepler dışında. Biz, sevgiye bile tahammül edemiyoruz. “O beni daha çok seviyor” sözleri de bundan değil midir?

Aile içi şiddet, aile içi düşmanlıklar korkutucu boyutlara ulaşıyor. Arz-ı sual etmeye gör. “Bedbaht, sevdiği gülü yerden yere vururmuş” diyorlar. Ne kadar gülünç bir söz bu. Ne saçmalık! Güller, sevgiyi temsil ederler. Hassas ve narindirler. Yerden yere vurursak o gül, parçalanmaz mı? Kül olmaz mı?

Biz yanlış seviyoruz oysa. Sevmek, belki aynı zamanda korumak da demektir. Ama hiçbir zaman müdahale etmek değildir. Bizim bahtsız bir durumumuz varsa eğer, sevgiden çok saygıya ihtiyacımız var demektir. Saygıda mecburiyet istenmesinin sebebi de bundandır.

Tahammül edememeler, gereksiz kıskançlıklar özellikle de kibir, egosal girişimler, dedikodular, önyargılar bizde ne sevgi ne de saygı bırakıyor.. İşte bu yüzden var, bütün bu küsmeler. Aile içi ve toplumsal şiddetlerin özünde ne yazık ki bunlar yatıyor. Acil ihtiyacımız olan aile içi demokrasi, yani halk diliyle “adam yerine koyma”ları yapmadan, Ülke demokrasisi ancak ütopya olur bizim için.

Halklar olarak, Milletler olarak, Devletler olarak, kardeşler olarak, sevdalılar olarak, küslüğümüz bize çok şeyler ödetti, ödeteceğe de benziyor.

“Et tırnaktan ayrılmaz” mış, ayrılıyor, görüyoruz. Ayrılınca da mutlaka kanatıyor bir yerleri. Bir yerleri ölesiye kanatıyor, sizce de öyle değil mi??

Exit mobile version