Kürtaj, sezaryen; KADINA ŞİDDET!..
Ben de bir anneyim iki sezaryen doğum yaptım ve Allah biliyor ki, annelik duygularım pekçok normal doğum yapan annenin duygularıyla boy ölçüşecek hatta geçebilecek düzeyde. Acaba sezaryen doğum yapan kadının, annelik duygularını irdeleyen, eksiktir diyen zihniyetler, bu olguyu ne ile ölçümlendiriyorlar?
Bir kadın ve de kadın gazeteci olarak yıllardır kadına fiziksel, duygusal şiddete hayır diyor, töre ve namus cinayetlerini irdeliyor ve Kadın; cinsel bir obje, kapitalizme meta, seks kölesi, üreme makinesi ve kimsenin namusu değildir, yaşam hakkı kendi elinde bulunması gereken saygın bir bireydir. Diyorum.
Son yıllarda kadına şiddet ciddi bir şekilde irdelendikçe sanki şiddette azalış yerine artış oluyor diye de serzenişte bulunmuştum son yazılarımdan birinde ve üstüne bu gündem patladı. Başbakan Erdoğan’ın BM Nüfus Fonu ve Avrupa Parlamenterler Forumu tarafından düzenlenen Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı’nda sezaryen doğum yapan kadınları annelik duyguları olmaz diye tanımlaması ve kürtajı cinayet görmesi ülkemizde yeni bir gündem yarattı. Tüm kadınların ve de aklı başında pek çok erkeğin tepkisini çeken bu son konu, Kürtaj yasağı ve sezaryen doğuma getirilen kısıtlamaya da başta kadınlar olmak üzere yurdun pekçok ilinde yapılan eylemlerle tepkiler yağmakta. Yine bu eylemlerde Kadınlara karşı orantısız güç kullanımı ile kadınlar yine şiddet mağduru olmaya devam etmekteler.
Doğum normal bir tabiat olayı olsa da, kadına fiziksel ve psikolojik olarak ciddi azap veren bir olgu. Hele de sağlık yönünden sorun varsa kaçınılmaz bir süreç. Kürtaj ise, malûm istenmeyen gebeliklerin sonlandırılması için yüz yıllardır çeşitli şekillerde uygulanmakta. İşin dini boyutuna bakınca kürtajın günah olduğunu biliyor olsak da, yine “her koyun kendi bacağından asılır.”Deyiminin uygun bir cevap olduğunu kabul etmek gerekir. Herkes özgür ve hür iradesini kullanarak günahına da, sevabına da kendi katlanır.
Zaman geçip, teknoloji, ilim, tıp ve fen ilerledikçe bunun nimetlerinden faydalanma artacaktır elbette ve bu yüzden sezaryen doğumlar artmıştır. Hem bebek sağlığı, hem anne sağlığı açısından daha risksiz, daha acısız olması tercih nedenidir. Ancak ülkemizde sağlık giderlerinin çok arttığını biliyoruz. Tıp Bayramında bu konu da çok irdelenmişti hatırlayacaksınız. Doktorların bıçak parası dedikleri bir olguyu tekrar hatırlatmakta yarar var. Tüm bunlar birleşince sağlık giderlerindeki yükseliş de artmakta. Böylesi bir çıkışın biraz da bu nedene dayalı olduğunu düşünüyorum doğrusu.
Bir de şu taraftan bakalım, kürtaj yasak ve tüm gebelikler doğumla sonuçlanıyor. Tecavüz nedeniyle, kendisine her gün utanç malzemesi olan ve istemediği bir gebeliği doğumla sonuçlandıran bir annenin uğradığı şiddet revamıdır? bu neyin mecburiyetidir? Yine istenmeyen bir bebeğin zorunlu Dünya ya gelişi o anneye ve aileye ve de topluma ne fayda sağlayacaktır?
Kim namuslu? Kim ahlaklı? Kim katil?
Erkek egemen kapitalist düzenin bütün kurumlarıyla birlikte kadın emeğine, bedenine ve kimliğine yönelik saldırıları devam ettikçe, kadınların direnişi de sürmelidir, sürecektir..
nilhankirdi@hotmail.com