DEMOKRASİ OYUNU ve NEVRUZ
Nevruz etkinlikleriyle barışa büyük katkı sunduk!.. Erken kutlamak isteyen Kürt kökenli vatandaşların eylemleri ve astım hastası olduğu söylenen bir vatandaşımızın ölümü ile!.. Barışa büyük katkı sunduk. Nasıl bir katkıysa, yer yerinden oynadı yine.. Ülkemizde her Nevruz’da yaşanan güzelliklere hep gölge düşürülmeye devam ediliyor. Oysa bir fark yaratılsaydı da olaysız bir Nevruz olsaydı çok daha güzel olmazmıydı? Gününde yapılacak kutlamalarda nasıl bir fark yaratacağımızı tekrar göreceğiz sanırım. yine Doğu’da ve yurdun pek çok noktasında bu bayramı bölücülük için kullananların Ağızlarında “Barış için…” Diye başlayan uzun cümlelere anlam katan o en güzel sözcük olsa da, barışla tezat görüntülerin varlığına yine kendileri imza atarak sıkıntıyı perçinliyorlar.
Türkiye’de 1991 yılında Türk Dünyası ile birlikte, 21 Mart Ergenekon/Nevruz Bayramı, “Milli Bayram” ilan edildi. Her ne kadar ERGENEKON sözcüğünü yazarken birkaç defa düşünsekte, gümüzde davası, kamuoyunda yankısı süren ve çok tartışılan, pek çok önemli kişinin yargılandığı ERGENEKON ile bir bağlantısı yok bu Ergenekon un.. Bu geleneğin amacı birbirine kardeşçe bağlanmak, kenetlenmek. Yakılan Nevruz ateşleri binlerce yıldır yanmakta umut, barış ve mutluluk dilekleri ile güzellik ve doğayla buluşma heyecanını yaşatmaktadır.
Gelelim sosyal devlet anlayışına. Türkiye Sosyal Devlettir. Türkiye’de demokrasi hakimdir. Tüm kamu yöneticilerinin her zaman belirttiği bir olgu olsa da bu cümleler, ülkemizin tam sosyal devlet olduğu, demokrasinin hakim olduğu, ne kadar söylenebilir bilmiyorum. Sosyal devlet kaba tanımı ile toplumdaki güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak gerçek eşitliği, yani sosyal adaleti ve toplumsal dengeyi sağlamakla yükümlü devlettir diye tanımlanır.
Hep demokrasiden bahsedilir, çok önemlidir demokrasi. Demokrasiyi, halkın halk tarafından yönetilmesi şeklindeki coşkunluk uyandıran tanımlamanın dışına çekmeliyiz, çünkü, bir halkın kendi kendini yönettiği hiçbir zaman görülememiştir, görülmeyecektir de.
Oysa ülkemiz 36 milyon nüfusa sahip iken, sendikalara üye olan insan sayısı 2,5 milyonu bulurken, bugün 70 milyon nüfusu geçen ülkemizde sendikalaşma sayısı 650 binlere düşmüştür. Bu örnek dahi, Türkiye de sosyal, demokrat devlet mantığının ne kadar gerilediğinin bir göstergesi değilmidir? Madenlerde, fabrikalarda toplu ve sağlık riski olan ortamlarda çalışan işçiler, sendikalara üye olmaya kalkarlarsa işten çıkarılma endişesi yaşarlar. Sendikalara üye olanlar ise, haklarını aramaya kalktıklarında yaşanılan arbedeleri, dayak yiyen mazlumları, karşı durmak, hakkını aramak, tepki koymak ve sesini duyurmak isteyen işçilerin durumlarını hepimiz görüyoruz.
Bütün hükümetler aslında oligarşik yapıdadır; bu da zorunlu olarak az sayıda kişinin çokluğa hakimiyeti demektir. Demokratik rejimde iktidarın halktan kopmaması, herhangi bir menfaat grubunun oyuncağı olmaması hususu önemlidir. Rejimin sağlıklı olması, menfaat gruplarının üzerine değil, halkın vicdanına oturmasıyla mümkün olur. Tabuların hakim olduğu, bazı düşüncelerin ise resmi görüş haline geldiği toplumlarda demokrasiden söz etmek ne denli mümkün olabilir? Böyle ortamlarda kurulan demokratik rejimler, sosyal devlet tarafından sahneye konmuş demokrasi oyunlarıdır sadece…
Nevruz/Newroz’unuz kutlu, barış, birlik, umut ve kardeşlik dolu olsun. Tüm Türk ve Kürt’ler için..