Başbakanın çocuklarını biz okuttuk…

Başbakanın çocuklarını biz okuttuk
Zaman yazarı Hüseyin Gülerce, Başbakan’ın tahkir edici, itham edici konuştuğunu söyledi ve kendisine hatırlattı: “Çocuklarını biz okuttuk.”

Gülerce, Hükümet-cemaat kavgasının geriye dönüşü olmayan, kayıplarının telafisi çok zor, bedelinin çok ağır mecrada ilerlediğini söyledi. Başbakan’ın kin ve nefretle konuştuğuna dikkat çeken Gülerce, ‘masumiyete dokunuyor’ derken, ‘senin çocuklarını da biz okuttuk’ algısı oluşturuyor.

İşte o yazı:

Hükümet-cemaat meselesi, geriye dönüşü olmayan, kayıplarının telafisi çok zor, bedeli çok ağır bir mecrada ilerliyor.

Sayın Başbakan maalesef “paralel yapı” ile mücadele ettiğini söylerken, bütün ikazlara rağmen milyonlarca hayır yarışçısı fedakâr insanları üzüyor, yaralıyor, rencide ediyor, kahrediyor. “İnlerine ineceğiz”, “örgüt”, “çete”, “virüs”, “Haşhaşiler” yaftaları, nevzuhur kalemlerin, insafsız manşetlerin köpürtmesiyle öylesine tahkir edici, öylesine itham edici, öylesine bir kin ve nefret söylemi haline geliyor ki, inanınız, bütün gönül köprüleri berhava oluyor.

Şunda mutabıkız; devlet bünyesinde, seçilmiş sivil iradeye karşı hukuk dışına çıkmış, amirlerinden değil de başkalarından talimat alan bir yapı varsa buna göz yumulamaz. Onları bulmak, hukuk içerisinde kalarak, mahkeme kararlarıyla cezalandırmak kimseyi rahatsız etmez. Çünkü ülkeye, insanımıza ve insanlığa yararlı olma, savaşlardan bıkmış dünyamıza bir de barışı deneme fırsatı sunma adına bir tane Hizmet Hareketi var. İçeride farklı, dışarıda farklı Hizmet anlayışı yok. Yıllardır şehirlerde, ilçelerde, Hizmet insanlarıyla bire bir tanıştım. Esnafı, işadamı, öğrencisi, öğretmeni, işçisi, memuru binlercesi ile 30 yıldan beri ruberu tanışıklığım var. Hep iyi insanlar, dürüst insanlar, sancılı insanlar, Allah’ın rızasından başka niyeti olmayan insanlar gördüm. “Allah ile irtibat olmayınca hayat kocaman bir yalan” diyen bu insanlardan kimseye, bu ülkeye zarar gelmez, vatana zarar gelmez, devlete zarar gelmez. Bu masumiyete, en ağır yaftalarla laf etmek inancım odur ki, Gayretullah’a dokunur.

Tamam, Sayın Başbakan, üzerine gitmekte kararlı olduğu “paralel yapı”yla, geniş kitleyi ayırt etmek gerektiğini arada bir telaffuz ediyor. Ama satır arasında, öylesine… Bunun altı çizilmiyor, yüksek sesle söylenmiyor. Şifahi konuşmaların sebep olduğu ağır sözler çıkıyor ağızdan. Sanki bütün camia, Hasan Sabbah’ın afyon çeken adamları gibi bir ağır nitelemenin muhatabı oluyor.

Bu aşağılamaların nasıl infial doğurduğunu Sayın Erdoğan ah bir bilebilseydi… Çünkü Sayın Başbakan’ın çocukları, Sayın Cumhurbaşkanı’nın, sayın bakanların ve milletvekillerinin çoğunun çocukları Hizmet Hareketi’nin dershanelerinde, yurtlarında, evlerinde bulunmuştur, hâlâ bulunuyor. Bir tek kişi, evet tek bir kişi bu çocuklara Müslümanlık adına, insanlık adına, edep adına, devlete, vatana bağlılık adına ters bir şey söylendiğini, telkin edildiğini söyleyebilir mi? Çok kötü savruluyoruz. Çok kötü kayıplar veriyoruz. Neler kaybetmiyoruz ki: Dostlukları, kardeşlikleri kaybediyoruz. Vefayı, itibarı, güveni kaybediyoruz. Sımsıcak dostluklar, araya giren ve bu milletin memesinden süt emmemiş tufeyliler yüzünden nefretlerin, öfkelerin yuvalandığı sinelere dönüşüyor. Kim bilir böyle bir ortamı kaç tane yabancı istihbarat elemanı provoke ediyor, tam sulh yolları açılacakken kim bilir nereden, nerelerden düğmelere basılıyor?

Bu ülkenin Müslümanları, Anadolu insanı hep hoşgörüyle, dayanışma ile anılıyordu. Şimdilerde koca bir dünya bizi bir İslamofobi rüzgârıyla terörle, yolsuzlukla özdeşleştirmeye çalışıyor. Biz ki, küreselleşen bu dünyada İslam ile demokrasinin bir arada olabileceğini, evrensel insanî değerlerde buluşarak hukukun üstünlüğüne, paylaşmaya, çoğulculuğa, şeffaflığa dayalı örnek bir demokrasi uygulaması ile güzel ülkemizin bir cazibe merkezi haline gelebileceğini savunduk, savunuyoruz… Ağır kayıpların anaforunda artık bunu nasıl anlatacağız?

Zaman

Exit mobile version