Ben de engelli annesiyim, O HEP EVDE!
Acılar, hüzünler, kalp kırıkları, isyanlar, yaşanılan vicdan azapları, aralara sıkıştırılmış mutluluk kırıntıları.. O şimdi yirmi yaşında, o benim OTİSTİK oğlum, o benim bebeğim, gerçeğim, hüznüm, sevincim, acım, kızgınlığım, isyanım, kırgınlığım, o benim gururum, o benim yaşam kaynağım ve belki de o benim bağışıklık sistemimin iksiri, yani beni bu kadar güçlü kılan özel varlık. o benim isyanım, o benim şükrüm, o benim sinirli yanım, o benim melek tarafım…
İşte yine 3 Aralık… Her 3 Aralık bende oğlumla ilgili yazı yazma hissi uyandırır. Çünkü ‘3 Aralık Dünya Engelliler Günü’dür. Engelli ailelerinin neler yaşadığını, hislerini, sıkıntı ve isteklerini sizlere anlatmam ve de anlattıklarımın dikkate alınması için belki iyi bir fırsattır. Ayrıca bu benim oğlum ve diğer tüm engelliler için ödevimdir.
Askerlik raporunda yazan, SAVAŞTA VE BARIŞTA ASKERLİK YAPMASI UYGUN DEĞİLDİR yazısı hep aklımda, hiç çıkmıyor.. Oysa ne güzel bir delikanlı, babayiğit çok güçlü kuvvetli. Zaten % 90 OTİSTİK özürlü bir erkeğin askerlik yapmasını beklemiyorduk ama bu cümleyi okumak, her şeyin farkında da olsa bir anneye daima acı geliyor. Çocuklarını askere yolcu eden, onlara kınalar yakan annelerin, babaların mutluluğunu, gurur ve onurunu yaşayamamanın sıkıntısı ise hep yüreğimde.. Yaşıtlarından farklı oluşuna daima bir sitemdi.
Uzun yıllar önce ilkokul çağında olduğu halde okula gönderemediğim için ağladığımı hatırlıyorum, caddelerde gördüğüm önlüklü ve çantalı çocukların yerine kendi oğlumu hayal ettiğimi hatırlıyorum. Zaman çok hızlı tükeniyor dün doğmuştu, önceki gün okul çağı gelmişti, bugün askerliği geldi, yarın orta yaşlı olacak ve belki sonraki gün biz göçmüş gitmiş olacağız.. Oğlum koskoca Dünya da yalnız kalacak. O’na bizim ilgimiz ve şefkatimizle bakabilecek kimsesi olmayacak.
Antalya da son yıllarda özel yatılı bakım merkezleri açılsa da o bakım ücretlerini karşılayabilmek her babayiğidin harcı da değil. Özrün derecesinin derinliği, yıkıcılığı ve yıpratıcılığı aileleri çaresiz bırakabiliyor. O aileler zaman zaman molalara ihtiyaç duyuyor, çünkü aile bütünlüğü ciddi zarar görüyor, psikolojileri yıpranıyor ve bir çok evlilik engelli çocuklar yüzünden tükenip bitiyor. Şehrimizde Antalya Büyükşehir Belediyesi mola evini hayata geçirse de bizim ihtiyacımız bunun da ötesinde olan yatılı engelli bakım evleridir..
Bu konuda girişimde bulunan Antalya Büyükşehir Belediyesi Sayın Ebru Türel hanımın önderliğinde başlayan bu girişimin hayata geçirilmesi noktasındaki aksaklıkların giderilmesi en büyük beklentimizdir, çünkü Antalya Otistik Bireyler Spor Kulübü Derneği’mizin açılışında söz vermişlerdi… Bu beklentilerimizin hayata geçirilmesi için yaklaşık 8 yıldır engelli derneklerinde yönetimde çalışmaktayım. Antalya Otistik Bireyler Spor Kulübü Derneği nin de başkanlığını yürütmekteyim ama maalesef başaramadım. Büyükşehir Belediye mizin bir lojmanını derneğimize tahsis etmesini sağlamam, Kısır dernek temsilleri, piknik, kahvaltı, kermes ve bazı terapi projeleri dışına çıkamadım. Artık bu misyonumu da sonlandırmak istiyorum. Çünkü arzu ettiğim STK temsiliyeti ve misyonu bunlarla sınırlı olmamalıydı. STK Temsilciliği yaptığımda gördüm ki, maalesef pek çok engellilik sıkıntısını yaşamakta olan insanlarımız da işlerin, faaliyetlerin başkan ya da yönetim kurulu tarafınca yapılmasını kendilerinin hiçbir fedakarlık göstermeden önlerine konulmasını istiyorlar (İSTİSNALARI TENZİ EDERİM). Dernek üyelerinin derneğe yükümlülükleri ise kocaman bir SIFIR.. Bu da Türkiye de STK yöneticisi olmanın en büyük sorunudur.. Bu vesile ile Engellilik olgusunun yanında olan başta derneğimize büyük destek olan Antalya Büyükşehir Belediyesi yetkililerine, YUNUS TERAPİ projemizde ulaşım sponsoru olan Muratpaşa Belediyesi Adalya Vakfına ve diğer belediyelerimize de engellilik alanındaki faaliyetlerine teşekkürü borç biliyorum.
Çok sarsıcı bir hayat yaşıyoruz. Oğlumuzu kimseye bırakamıyoruz. Kimse, her gün en az bir kaç kez yaşadığı öfke nöbeti anında onunla baş edemez. Ancak bir yaşam köyleri olsa, bu çocukları belli aralarla ailelerinden alarak hem aileye bir nefes, hem de onlara bir mola verdirecek mekan, kişi ve ortam değişikliği ile her şey daha güzel olur.. Yani engelli bireylerin bir yaşam köyüne, ailesini yitirenler ya da başa çıkma zorluğu çekenler için de bakım evine ihtiyaçları var. Burada tedavilerinin ve metabolizmalarının takibi yapılacak, hayati beceriler edinebilecekler, hobiler geliştirebilecekler, spor yapabilecekler, akademik olarak ilerleyebilecekler (çünkü normal okullarda eğitimlerini çoğunlukla sürdüremiyorlar) Engelli köylerinin Amerika’da ve bir çok Avrupa ülkesinde örnekleri var. Mesleki eğitim de veriliyor oralarda. Ama toplum bu ailelerin ve çocukların yeterince farkında değil.
Bu bir toplumsal sorun, toplumsal yıkımdır. Farkında olmayanların, farkına varmaları için bu gün gerçekten de önemli bir fırsattır. Biz engelli aileleri, çocuklarımıza 3 Aralık nedeniyle yemek verilmesini ya da eğlence düzenlenmesini istemiyoruz. Biz, Antalya da olmayan, çocuklarımıza devletin arkasında olduğu yatılı bir merkez istiyoruz.
Evet, o şimdi yirmi 26 yaşında ama askere gidemedi, okuma yazmayı öğrenemedi, kendi kendine banyo yapamadı, poposunu temizleyemedi, tırnaklarını kesemedi. O şimdi evde, o hep evde ve hep evde olacak…
OĞLUMA YILLAR ÖNCE YAZDIĞIM BİR ŞİİRİM HEP YÜREĞİMİ YAKAR..
SERHAN’IM…
Bir Dünya yı yaşıyor. Koşuyor, gülüyor, bağırıp, çağırıyor
Onun gibilerle yaşadığı bu Dünya da ne yapacağını bilmiyor.
Anlam veremeden yaşadığı gel gitlerle,
Öfke ve krizlerinin bizlere göre nedensizliğiyle…
Böyle güzel bir yüz, böyle güzel gözler kimde var?
Bakışlarındaki derinliklerde, gözlerindeki harelerde korkuları.
Bilinmeyen gizemi hırçın kahkaları ve öfkeleri,
Anlık huzurları rahatlatır tüm katlananları.
Ahh oğlum canım oğlum, Dünya nın en özelisin
Bana yaşattıklarınla ömrümün yitiğisin.
Oysa ne hayallerim vardı senin üstüne,
3 yaşındayken yakıştırılmadan OTİZİMLİ diye
İyi olabilir misin? Kendine yetebilir misin?
Ben bu Dünyadan gitmeden huzuru bulabilir misin?
Seni seviyorum.
ANNEN
Nilhan TURAN