KADINLARIMIZ
Yaşadığımız yirmi birinci asırda kadınlarımız hak ettikleri değerin karşılığını ne yazık ki bulamıyorlar ve ülkemizin birçok yöresinde erkek egemenliği devam etmektedir.
Her zaman erkekler doğru düşünür, erkekler daha zekidir, erkekler her şeyin en iyisini bilir gibi düşünceler kadınlarımızı üzmektedir. Daha çok Toplumumuzun kırsal kesiminde devam eden bu görüş değişmemiştir. Elbette erkeklerimize sevgimiz saygımız sonsuzdur; ama kadınlarımıza da değer verilmelidir. Toplum olarak kadınlarımız genellikle geri planda bırakılmaktadır. Bilhassa kırsal yörelerimizde kadınlarımız seslerini duyuramayıp her türlü sıkıntılara katlanmaktadır. Peki, ama neden? Yanıtı çok açıktır. Sindirilmişlerdir, korkutulmuşlardır, onlara yeterli eğitim verilip yasal hakları öğretilmemiştir. Kendilerini savunacak güçleri olmayınca da suskun kalmaktadırlar. Geçmişte böyle idi, bugün de yeteri kadar yol almış sayılmayız. Acı ama gerçek. Her şeyde olduğu gibi eğitime ağırlık verilmesi toplumumuzu daha da aydınlatacak ve daha mutlu, gülen gözlerle dünyaya bakan bir ulus olmamızı sağlayacaktır…
Kadınlarımız her zaman çoluk çocuğunun hatırı için mutsuzluğunu kalbine gömer, iç dünyasını, duygularını saklar, susar, içine atar. Kimseyle paylaşamaz. Erkekler sadece kendilerine verilen hizmetin kusursuz olmasını önemserler. İşini aşını, yavrusunu, tarlasını evdeki sorumlulukları yine kadın üstlenmiştir. Kırsal kesimde ve her yerde çalışan kadınlarımız da genellikle yine aynı şeyleri yaşar. Çalışır, başarır, kendini eğitir, görevinde mesleğinde yükselir, en üst konuma gelir. Ama yine de yuvasındaki sorumluluk hep ondadır. Hani derler ya “Yuvayı dişi kuş yapar”. Nasıl da doğru bir sözdür. Dişi kuş yuvasını yapar. Erkek kuş ise her yerde egemen olma tutkusundan kurtulamaz. Çünkü o bir erkektir. Tamam, elbette ki evimizde yuvamızda, toplumda onlara saygımızda kusur etmemeliyiz ama önemli olan, gösterilen bu saygıya layık olabilmeleridir.
Aile içerisinde çoluk çocuğun sorunlarını dahi hep dişi kuş paylaşır ve çözümler. Oysa evlerimizi bahar çiçeği gibi varlıkları ile donatan, hizmetleri ile eve bir güneş gibi ışık saçan kadınlarımızı sonbaharı ve yazı görmeden, baharını kış eden erkekler kadınlarımızın tomurcuklarını acımasızca zamanından önce neden soldurmaktadırlar? NEDEN !!!
Unutmayalım ki ulu önder Mustafa Kemal Atatürk her zaman Türk kadınını üstün görmüştür ve “Şuna kani olmak lâzımdır ki dünya üzerinde gördüğümüz her şey kadının eseridir.” demiştir…
Kadınlarımıza tarihimizde birçok haklar verilmiştir. 1935 yılında ilk defa seçime giren kadınlarımız 395 milletvekili arasından 18 kadın milletvekili ile meclise girmiştir. O yıllarda dahi kadınlarımıza verilen önem anlaşılıyor. Oysa her geçen gün bu sayının artması gerekirken azalmaktadır. İşte ülkemizde kadınlara verilen önem TBMM’deki sandalye sayısından da anlaşılmaktadır.
Türk kadınları 1930 yılında Belediye Meclislerine, 1933 yılında Muhtarlığa, 1934 yılında Milletvekilliğine seçme ve seçilme hakkı elde etmiştir.
Kadınlarımızın toplumdaki hak ettikleri yere gelmeleri için kendilerinin de azim ve kararlılıkla mücadele etmesi gerektiğini düşünüyorum. Her gün televizyon karşısında aile kavgalarını ve magazin izleyen hanımlarımız Kurtuluş Savaşı yıllarındaki ve tarihteki Türk kadınlarımızı örnek almaları gerektiğini düşünüyorum. Kurtuluş savaşında rütbe alan kadın askerlerimiz Binbaşı Ayşe Altıntaş, Üsteğmen Emine Vardarlı, Üsteğmen Fatma Şimşek, Dünya tarihine adını yazdıran bir Üsteğmenimiz daha var, 700 erkek 43 kadından oluşan bir müfrezenin reisliğine bizzat Atatürk tarafından atanan Kara Fatma. İsimlerini yazmakla bitiremeyeceğimiz tarihimize emeği geçen Türk Kadınlarımız, bütün kadınlara örnek olmalıdırlar.
Eğer toplumumuzun kadınların da üstün nitelikli olduğunu düşünmelerini istiyorsak, ilk önce bunu kanıtlamamız gerekmektedir. Türk kadını her zaman dünyanın en münevver, en faziletli, başarılı, adından söz ettiren, vatanı için çalışan, yapıcı, üretici, kalıcı eserler bırakan kadınlar olmalıdırlar.
Azim ve kararlılıkla çalışarak kadın başarısını gösterip hırslı inatçı, ilkeli, okuyan, zorluklarla baş etmesini bilen, asla pes etmeyen kadın topluluğu olmalıyız diye düşünüyorum. İşte o zaman toplum olarak kadınlarımız daha çok önemsenip lâyık oldukları konuma geleceklerdir.
Yine bir sözünde Atatürk “İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cinsten mürekkeptir. Kabil midir ki bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin mümkün müdür ki bir cismin yarısı toprağa zincirler bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere uçabilsin” demiştir.
Ne yazık ki; halen çalışan üreten, başarılı olan en üst konuma ulaşan kadınlarımız dahi, yükselmeleri ve çalışmaları esnasında kadın olmanın dezavantajını yaşamaktadır… Oysa ülkemizde çalışan, üreten, kazanan, en üst konuma ulaşıp, adından söz ettiren, saygın, başarılı çok değerli kadınlarımız vardır. Yaptıkları çalışmalar ile de ülkesini tüm dünyaya tanıtmaya devam etmektedirler. Başarıdan başarıya koşmaktadırlar, ama toplum olarak ikinci sınıf vatandaş olarak görülen kadınlarımızın başarıları her nedense erkekler tarafından kabullenilmiyor, yüreklendirilmiyor. Onların gözünde kadın ‘eksik etek, saçı uzun aklı kısa’ diye tabir ediliyor. Kadınlarımıza “Kadın başınla sen sus, anlamazsın aklın yetmez. “diye susturulan ve kadınlar için “sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin.” diyen erkekler bence kadınların onları aşacağından endişe duymaktadırlar; diye düşünüyorum.
Elbette ki artık çağımızda böyle düşünmeyen, kadınları üstün görüp, kadınlarımıza hak ettikleri değeri veren, onları çalışmalarında olumlu teşvik eden, yüreklendiren, desteklerini esirgemeyen erkekler de mevcuttur. Kadınlarımızı baş tacı eden erkekler, hepimizin de baş tacıdır. İşte o zaman erkeklerimize sevgimiz ve saygımız sonsuzdur.
Ülkemizin her alanda hizmete ihtiyacı vardır. Kadınlarımız da artık eğitimli, bilinçli ve güçlüdür. Kadınlarımız desteklenip teşvik edildiği sürece sayısız hizmetlerin üstesinden gelecek kapasitede olup zeki ve kararlıdırlar. Her zaman her yerde kadın erkek çoluk çocuk demeden ayrım yapmadan Vatanımız, Bayrağımız, Toprağımız için, çocuklarımız ve torunlarımızın geleceği için birlik ve beraberlik içerisinde tek yumruk olmalıyız.
Bütün Türk Ulusu olarak tek amacımız hiçbir ayırım yapmadan olağanüstü özveri ile ülkemize hizmet etmek, ülkemiz için çalışmak ve üretmek,geride eserler bırakmaktır diye düşünüyorum. Saygılarımla.
SABİHA SERİN