Dünyada bütün canlılarda kıskançlık mutlaka vardır . İnsanlar ve hayvanlar, bütün canlılar mutlaka kıskançlık duygusunu yaşarlar. Kediler kuşlar bile yavrusunu, erkek kadınını, kadın erkeğini, hatta başarılı bir öğrenci bir başka başarılı öğrenciyi mutlaka kıskanır. Çok iyi kazanç sağlayan esnafı siftah yapmadan dükkan kapatan esnaf kıskanır. Bu ve buna benzer kıskançlık duygusu insan ve hayvan ruhunun temelinde vardır.
Ancak; bunların dışında öyle kıskançlıklar vardır ki kişi tamamen her yerde ve her konumda başarısızdır.Kendisini kendinden başka seveni asla yoktur. Çevresinde sevilmez,sevilemez çünkü o kişinin kalbinin kapkara olduğu kanıtlanmıştır. Aslında cahil ve bilgisizdir ama birçok ortamlarda kendisini çok bilmiş gösterir. İşte o zaman aslında çevresini değil kendisini kandırmış olur. Yani kısacası bütün bu özellikleri taşıyan zavallı kişiler çevresinde bu özelliklerin tersini taşıyan kişileri şiddetle ve fesat bir ruhla kıskanır. Kıskandığını ise belli eder ve artık öyle bir hale gelir ki kıskançlık ruhu yüreğinde sevgiden eser bırakmaz. Ne sevilir nede kimseyi sevebilir. İşte bu tür zavallı kişiler toplumda yer edinemez ve sadece ve sadece kaprisinden, kıskançlığından hayattan zevk alamaz ,çevresini de mutsuz eder. Bu karakterde kişiler mutsuz olmaya mahkumdur diye düşünüyorum.
Oysa; Neden bir başkasının başarısı bizleri mutlu edeceği yerde rahatsız eder?
Neden başarılı kişileri kendimize örnek alıp, yetersiz yönümüz ne ise geliştirerek kendimizde başarılı olmak için gayret etmek yerine başarılı olanları fesatça ve kötü kalple kıskanırız.
Neden şu dünyaya ruhumuzu kötü düşüncelerden, kıskançlık ve fesatlıktan arındırmak ve her şeye pozitif ve temiz yürekle bakmak yerine, simsiyah bir kalple bakanlarımız çoğunluktadır acaba? Ruhumuzu kirleten ve negatif düşünceler ile çevremize negatif enerji değil Hoşgörü ve sevgi güneşi Hz. Mevlana’yı kendimize örnek almıyoruz acaba?
Kıskançlık duygusu toplumumuzda sadece karşı cinsi kıskanmak olarak algılanır. Oysa işte öyle kıskançlıklar vardır ki hani şöyle bir söz vardır.
“ Allah kıskanç ve fesat kalbi kara kişilerin şerrinden korusun” derler.
O halde çevremize güzel ve temiz ruhlarla bakıp, fesatlıktan uzak , her şeye sevgi ve saygı ile, Hz. Mevlana gibi hoşgörü ile yaklaşıp, doğayı, insanları, bütün canlıları sevip, bir başkalarının başarısını kıskanmak yerine kendimizi geliştirerek başarılı kişileri kendimize örnek almalıyız diye düşünüyorum.
İşte o zaman hem şu yalan dünya size daha yaşanılır ve daha güzel görünür.
İşte o zaman hem kendinizi hem de çevrenizi seversiniz ve ona göre de sevilirsiniz.
İşte o zaman ruhunuz kötülüklerden arınırsa Allah’ta sizin gönlünüze göre verir.
YÜZ KALBİN AYNASIDIR diye bir söz vardır ya, çok doğru. Sizleri bilmem ama şahsen ben bir insanın yüzünden kalbini okumaya çalışsam da zaman zaman yanıldığımda oluyor. Çünkü ne yazık ki toplum olarak iki yüzlü değil, üç, hatta dört yüzlü insanlarımız çoğaldı.
Ne diyeyim umarım şu güzel ülkemizde yaşayan güzel insanlarımızın ruhlarının da güzel olması temennimdir.İşte o zaman dünya daha bir başka güzel görünecektir gözümüze.
Her zaman bir başkasının başarısını kıskanmak yerine onu yüreklendirmek ve kendi noksanlarımızı görüp düzeltmeli ve onu kendimize örnek almalıyız.
KISKANÇLIK BİR HASTALIKMI dedim. Evet kıskançlık hem hastalık hem de kendini, yetersiz ve mutsuz görmektir diyorum.
KISKANÇLIK kendisi üstün olamadığı halde kendinden üstün kişilere fesat ve kötü ruhlarla bakan zavallıların vazgeçemediği kötü ruh halidir. Tekrar altını çizerek belirtiyorum KISKANÇLIK sadece karşı cinse duyulan ruh hali değil, kendinden üstün kişilere duyulan kötü ruh halidir diye düşünüyorum.Dileğim bütün toplum olarak kıskançlık ve hasetlik hastalığından kurtulmak için çok daha azimle çalışmak ve başarılı olmaktır. Hani bir söz vardır ya: “ MEYVE VEREN AĞAÇ TAŞLANIR ” yada “ KEDİ UZANAMADIĞI CİĞERE AMAN NE PİS KOKUYOR dermiş. Nasılda doğru sözler..Keşke böyle olmasa.
Hz. Mevlana gibi hoşgörü ve sevgi güneşi ile aydınlanan bir dünyada yaşamalıyız diyorum.. Hayat o kadar kısa ve boş ki şu yalan dünyada paylaşamadığımız ne var ki. Ne kadar sevgi,saygı, barış ve hoşgörü ilkemiz olursa bedenimiz solduğunda geride bıraktığımız sevdiklerimize kalbimizin yarısını bırakarak sevgi ile huzur içinde el sallayarak göç ederiz diyorum. İşte o zaman siz toprak olduğunuzda acı değil tatlı anılar ile anılırsınız.
O güzel yüreğinizdeki sevgi tomurcukları hiç solmasın.
Sevgi ve saygılarımla…
SABİHA SERİN