Orta okuldayım, babamın asker olması ve küçük bir şehirde olmamızdan sanırım çok fazla sosyal aktivitelerimiz yok. Bizde yaşıtlarımızla toplanıyoruz ve ruh çağırıyoruz.. Oyle zevkli bir oyun haline getirdik ve abarttık ki, anlatamam. Derken oyunumuza son noktayı o zamanlar ruh dediğim, şimdi ise cinler olduğunu düşündüğüm bir varlık koydu… Ve bize dersimizi verdi..!
Bir ablamızın (bizden 2 yaş büyük) evine misafir olarak gitmişiz, on kadar arkadaşız , masa kuruldu, harf ve rakamlar dizildi, başladık sormaya (oynamaya) sınav notlarımız, kim kimi seviyor, öğretmenlerimizin açıkları , okul sınav soruları gibi, kakakakikiki kopuyoruz.
Evlerimize gidiş saatimiz de akşam ezanı ile sınırlı.. Artık, kalkalım sesleri gelmeye başlayınca, dedik hadi 3 kulufallah 1 elham AMİN …! Olmadı hadi bir daha, bir daha, YOK ! gitmiyor, fincan farıl farıl dönüyor masada…
Ay nasıl korktuk anlatamam, ev sahibide gidin siz , ben hallederim demiyor. Neyse uzunca bir süre dualar falan… derken fincan yazmaya başladı..
” bu işi oyun yaptınız, öncelikle; buradan çıkıp giderken 10 tane simit alıp 10 çocuğa dağıtacak ve bir kez daha çağırmayacağınıza yemin edeceksiniz” ve ekledi, ” herhangi biriniz hayatınız boyunca, herhangi bir yerde ruh çağıracak olursaniz, ben geleceğim ve olacakları tahmin bile edemezsiniz..!” Allah’ım ne ruhu, ne çağırması o kadar şoktayız ki, çeneler birbirine çarpıyor, zaten ezanda okunmuş. O zamanlar telefonda yok, arayıp haber edesin büyüklere..Uça uça evlere zor attık kendimizi. Artık herkes kaderini yaşadı. Kendi adıma, eve gittigimde babam kapıdaydı, bayağı bir azar işittim diyebilirim. Diğerleri mi?
Bir sonraki toplantımız geçikmeli gerçekleşti..Toplandık kimsenin ağzını bıçak açmıyor .. Kaçamak bakışlar falan derken, ben atıldım tam bir şeyler soracağım Nüket abla yüksekçe bir sesle ” şimdi birkaç şey söyleyeceğim sonra kimse ne yorum yapacak nede ekleme konuyu kapatacağız ve bir daha bir araya gemiyeceğiz” dedi ve öylede oldu. 30 yıldır bu konuyu hiç dillendirmedim. o grubuda dağıttık zaten.
O gece Nüket abla da evine gidiyor.. Gelen ruh bize Nüket’in düğmesi olarak geldiğini yazmıştı demek ki ondan olacak, O gece evinde kapılar açılıp kapanıyor,eşyalar hareket ediyor ancak bu hareketler öyle agresifki bardak falan kırılıyor…..
Yasaklar var ya, yeterince korkmusta olacagim ki, bir kaç sene idare etmiştim.
Universite yıllarımda bol bol dejavu yaşıyorum, bu vesile rüyalara olan ilgim hat saf-fada Milliyet gazetesi kupon karsiligi Rüya tabirleri kitabı verince, çok sevinmiştim .. Fakat rüya yorumlarıda beni kesmedi,
Evimizde kahve içilmez. Öyle komşularda sabah kahvesine falan gelmezlerdi. Ancak misafirliklerde denk gelirse kahve içenlerin bardaklarını kapatmaya ve rüya tabirleri kitabımdan yorumlarla fal bakmaya başladım.. Fakat roman gibi yazıyorum böyle, çokta ciddiye alıyorum..Edirne’ deyiz. Yollar bakla ve el falı bakan romenlerle dolu, işimi önemsiyor arada birde onların yanında duruyor, deyim yerinde ise staj yapıyorum..
Gel zaman git zaman, okuldan dönüşlerimde eve gelen misafirler ”geçiyordum bir uğrıyayım kahvenizi içeyim dedim, içmişkende bir falıma bak istedim ” gibilerinden mazeretlerle eve gelmeye başladılar.. Bir iki derken sıkılmaya başladım. Artık, bu da bir oyun olmaktan çıktı. Ama nasıl inanıyorlar anlatamam, bu arada bir yığın övgü falan, falların çıkmasına biat edenler komşunun komşuları ..
Bir yemin ettim, işi bıçak gibi kestim, şükür bitti ve yitti..
Uzunca yıllar geçti, ancak içimdeki kaynamalar sönmüyor, bu sefer akademik kariyerler tamamlanmış, hayata dair öngörüler oluşmuş, tabii daha farklı bir yaklaşım ile incelemelerime geri döndüm. Fakat bu sefer, olay ve olguları bilimsel tabanlara oturtuyorum.
Gelecekten nasıl haber alınır.. Gelecek mevcut bir yerde bizi beklemekte midir, GELECEK GELECEKMİDİR?
Stefan hawking le başlıyorum Einstein nin kuantumundan çıkıyorum… yok zamanda yırtılmalar, yok kurt delikleri….Telepati, üçüncü göz, istihare, rüyalar ….
Bu vesile ile 4-5 tane para ile kahve falı bakan falcı ya gittim, faldan çok yöntem his ve kişilik özelliklerini incelemeye çalıştım.. Ve bazı tespitlerim oldu, evet;
1-Falcılar sağ beyinlerini gerçekten iyi kullanıyorlar.
2-Para ile fal bakanlar, vucut dilini iyi kullanıyor iyi okuyabiliyorlar.
3-Kestirmeden para kazanmanın çaresizliği içindeler.
4-Çok hikaye dinlemişler-hayal güçleri fazla.
5-Ego ile tanışmışlar, nasıl kullanacaklarını biliyorlar.
Gelecekten haber veriyorlar mı? derseniz şöyle ; isteklerinize istinaden, geçmiş bilgilerinizle ve gelecek tahminleriniz den oluşan bir demet sunabiliyorlar. Zorda kalırlarsa atıyorlar, tutturabildiklerinide bilinç altınıza yollayıp, ön yargı oluşturarak sizin çekim alanınıza sokuyorlar, nasıl mı?
Bilinç altı çalışmalarının etkinliğini ve bilinç altı kapılarımızı ( SUBLİMİNAL-EŞİKALTI )(tıkla)
bilirsiniz,” Emret sahip” anlayışı ile emir cümlelerini olduğu gibi alıp işler ve yaşatırlar insana.
Kendi adıma şöyle söyleyebilirim ki; fallarda ki şekilleri benzetip atıyordum, karşımdaki de inanmak için bahane arıyorsa benim adım her şeyi bilen oluyordu. Bir anlamda karşimdaki gücünü ve bilgisini bana devir ediyor, sonrada anlatılanı yada olanı, dış dünyaya yada bana mal ediyordu.
Bazen nedense farklı bir kaynağa sorumluluğu yıkmak insanı rahatlatır.Yada herşeyi bir başka otoritenin biliyor olması, size masumluğun ve çaresizliğin huzurunu-sorumsuzluğunu yaşatır. Yani sorumluluğu dışarı atmanızı kolaylaştırır..Bu vesile Sn Mustafa KARTAL’ın bir tespitini paylaşmak istiyorum..
”Gücünüzü dışarı teslim etmeyin..
Bir çoğumuz her zaman her şeyi bilen birlerinin olabileceği beklentisinde ve o yüksek kişiyi veya öğretiyi bulma arayışındayız. Bunun olamayacağını anlamak için hiçbir şeyin belli olmadığı, hatta belirlenmiş ve yaşanmış olanlarin bile değişebileceği bir simulasyonun içinde olduğumuzu anlamamiz gerekiyor. Belirlenmiş bir gelecek ve her hangi bir konuda kesin doğru yoksa, HER ŞEYİ BİLEN tanımını çöpe atmamız gerekir. Her şey potansiyeller olarak mevcutdur ve hangi degerleri one getireceginiz, neyi parlatacağınız ve neyi oluşturacağınız tamamen size kalmistir. Kesin doğrularin olmadigi bir ortamda kendi dışınızdaki gerçekliklerde dolaşmanız hatta içinde toplumun kabul verdiği melek bilgileri ve diğer öğretilerde dahil olmak üzere başkalarının düşünce ve yorumlarına direk kabul vermeniz, gücünüzü dışari vermeniz anlami tasir.”
Bende bu yoruma yürekten katılıyorum, ayrıca ben uğur taşı, uğurlu sayı, yatırlardaki adaklar, nazar boncuğu… gibi şeylere hiç mi hiç inanmiyorum.
Ben gerçek gücün ve bilginin yeryüzünün halifesi olan İnsana verildiğine inaniyorum..
Enerjinin transfer edilebileceğine, şifaya, duaya, tefekküre kadere inanıyorum hatta uzun zamandır incelediğim ve varlığını yıllardır yok saydığım Şansada inanıyorum.
Her şeyden önemlisi de GÜCÜMÜZE inanıyorum.
Mesele ise onun farkına varmak ve uygun şekilde kullanabilmektir