KADINA YÖNELİK ŞİDDETE HAYIR!
Bugün, 25 Kasım. Kadınlara Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü.
Ancak, dünyanın birçok ülkesinde ve Türkiye’de biz kadınlar değişik biçimlerde şiddete uğruyoruz. Kadınların eğitimden yoksun bırakılarak eve mahkum edildiği, ekonomik faaliyetinin yasal ve geleneksel birçok engelle kısıtlandığı, çalışma yaşamında bin bir haksızlık ve ayrımcılıkla karşılaştığı, toplumun en fakir kısmını oluşturduğu ve kendi kaderine terk edildiği koşullarda, şiddetin ilk hedefi de doğal olarak(!) en korumasız ve zayıf kesimi biz kadınlarız!
Kadına yönelik şiddetin bildik hüzünlü öyküleri, geleneksel ön kabuller, toplumun ve devletin duyarsızlığı ile büyüyor. Şiddet yalnızca bedenlere zarar vermiyor, kadınların öz saygısını, ihlale direnme ve hak arama arzusunu zayıflatıyor veya yok ediyor.
Dünyada kadına yönelik şiddet, özellikle ekonomik, siyasal ve etnik sorunlarla iç içe geçerek artmaktadır. Nijerya’da, Emine Laval’ın evlilik dışı çocuk sahibi olduğu gerekçesiyle şeriat mahkemesi, Mardin’de Şemsiye Allak’ın ailesi tarafından taşlanarak öldürülmesine karar verilmesi bunun en somut ve güncel örnekleridir.
-Bugün dünya üzerinde yaşayan kadınların yarısı eşlerinden şiddet görüyor.
-Çin’de, yılda 1 milyon kız çocuğu doğar doğmaz öldürülüyor. Dünyada bu yolla kaybedilen kadın sayısı 40-50 milyonu buluyor.
-Uluslararası Göç Örgütü, her yıl 2 milyon kadının sınır ötesi kadın ticaretinde kullanıldığından bahsediyor.
-ABD’de, her 6 dakikada bir kadına tecavüz ediliyor.
-İngiltere’de, her 7 kadından biri birlikte olduğu erkek tarafından tecavüze uğruyor.
-Fransa’da, her ay 6 kadın aile içi şiddet nedeniyle hayatını kaybediyor.
Bunlarla birlikte, paylaşım savaşları, işgaller, ağır ekonomik bunalımlar ve yoksulluk biz kadınları şiddet cenderesine daha fazla itiyor. Antik Çağdan beri kadının bedeni, her savaşın üzerinde cereyan ettiği savaş toprağı olmuştur. Biz kadınlar, savaş dönemlerinde hem anlamsızca öldürülüyoruz, hem eşlerimiz, çocuklarımız katlediliyor, hem de tarihsel yazgımız haline gelen tecavüz olaylarına maruz kalıyoruz. Bir yandan da, erkeklerin savaş cephelerine sürülmeleriyle boşalan yerler ucuz kadın emeğiyle dolduruluyor; savaşın yol açtığı açlık ve yoksulluğun katlandığı sömürü işletiliyor.
Bu yüzden biz kadınlar, ABD’nin Irak’a saldırısının meşrulaştırılmaya çalışıldığı şu günlerde; savaşa, ABD’nin dünyanın dört bir yanını kana bulamasına, Türkiye’nin bu kirli oyunun bir parçası haline getirilmesine karşı olduğumuzu ilan ediyoruz! Bizler, eşlerimizin, çocuklarımızın ABD askeri olmasını istemiyoruz! Bugüne kadar Irak’ta ve dünyanın birçok yerinde işgaller ve ambargolar nedeniyle yüz binlerce kadının ve çocuğun katledilmesinin, şiddet görmesinin, aç bırakılmasının durdurulmasını istiyoruz.
-Bizler, Türkiye’de %97’si şiddet gören kadınlarız!
-Bizler, Adana’da sokak ortasında, polislerin gözü önünde vahşice bıçaklanan kadınız!
-Bizler, Diyarbakır’da, kendilerine ve kocalarına bilgi verilmeden kısırlaştırılan 17 kadınız!
-Bizler, namus(!) cinayetleri sonucunda yaşamımızı yitiren yüzlerce sessiz kadınız!
-Bizler, cinsel yönelimlerimiz nedeniyle işinden kovulan, evinden çıkartılmaya çalışılan, TC mahkemelerince ‘lezbiyen anneye kız çocuğu verilmez’ kararıyla velayet hakkı elinden alınan, devletin tüm organları ve toplum tarafından yok sayılan, aşağılanan kadınlarız!
-Bizler, türban taktığımız için, çalışmak istediğimiz için, gece sokağa çıktığımız için, eylem yaptığımız için saldırıya uğrayan kadınlarız!
-Bizler, gözaltında tecavüze uğrayan, jandarma ve emniyet güçleri önünde sorgusuz sualsiz ‘bekaret kontrolü'(!) yapılan kadınlarız!
Biz diyoruz ki; yaşadıklarımız yalnızca sonuçtur. IMF ve savaş politikalarıyla derinleştirilen mülkiyet ilişkileri, sömürü mekanizması, işsizlik, yoksulluk ve eğitimsizlik, aile içi şiddetin, cinnetlerin, intiharların, cinsel tacizin, fuhuşun, hırsızlığın inanılmaz boyutlara gelmesine neden olmuştur. Güneydoğu’da islami ve milliyetçi nitelikli bir muhafazakarlaşmanın ve feodal yapının yanısıra, son 15 yıllık çatışma da göç ve değerler bunalımına, otoriter devlet anlayışının pekişmesine, kadına yönelik siyasi ve toplumsal baskının artmasına yol açmıştır.
Diğer yandan; namus, töre cinayetleri, koca-baba dayakları, işkence medyada magazinleştirilerek sunuluyor. Şiddete uğrayan kadının ne yaptığı, ne söylediği ya da nasıl giyindiği sorgulanıyor. Fiziksel, sözel ve cinsel şiddete uğrayan kadınların bunu hakkedip hakketmediği tartışılıyor; kurbanlar suçlanıyor, suçlular “mağdur” ilan ediliyor. Şiddet, dinsel-geleneksel önyargılarla, cinsiyet ayrımcı politikalarla ve yasalar eliyle meşrulaştırılıyor.
Bütün bunların sona erdirilmesi için bizler;
Devletin kadınlara yönelik her türlü şiddet eylemini açık bir şekilde kınamasını,
Şiddete uğrayan kadınlar için başvuru ve sığınma evlerinin sayısının artırılmasını, ücretsiz danışmanlık, psikolojik ve tıbbi destek ve yasal yardımın yapılmasını,
Cinsiyet ayrımcı politikalar, yasalar ve uygulamaların kaldırılmasını, eylem ve eğitim projelerinin kadın örgütleriyle birlikte hayata geçirilmesini,
Aile içi şiddeti ve genel olarak kadın ve çocuklara yönelik şiddeti önlemek için kampanyalar, ana-baba eğitim programları başlatılmasını,
Kadınların ekonomik özgürlüğü için çalışmasının önündeki engellerin kaldırılmasını, sosyal güvenlik, parasız eğitim ve parasız sağlık hakkından yararlanılmasının sağlanmasını,
Medyanın, kadın ve çocuklara yönelik şiddeti teşvik edici yayınlar üzerinde kendi oto-denetim mekanizmasını kurarak kadın ve çocuklara yönelik şiddeti bir malzeme olarak kullanmaktan vazgeçmesini,
Evde, sokakta, işyerinde, gözaltında, cezaevinde yaşanan kadına yönelik şiddetin sorumlularının yargılanmasını ve caydırıcı yasal tedbirler alınmasını
Toplumsal barışın sağlanması için, anadil üzerindeki tüm yasakların, OHAL ve koruculuk sisteminin kaldırılmasını,
Anayasanın 10. maddesine “cinsel yönelim” ibaresinin eklenmesini; bu değişikliğin hayata geçirilebilmesi için kanunlardan tüzüklere, yerel yönetimlerin işleyişinden yönetmeliklere tüm ayrımcı yasal düzenlemelerin kaldırılmasını, “genel ahlak”, “yüz kızartıcı suç” gibi ifadelerin eşcinsellere karşı kullanılmamasını, vatandaşların yaşamlarını işten atılma, yurttan atılma gibi ayrımcılığa, şiddete, tehdide karşı güvence altına alacak şekilde gerekli değişikliklerin eşcinsel örgütleriyle işbirliği içerisinde düzenlenmesini
İSTİYORUZ!
Emeğimiz için
Geleceğimiz için
Bedenlerimizin Sahibi olmak için Mücadeleye!
Cinsel, Ulusal, Sınıfsal Sömürüye Hayır!
Evde, İşyerinde, Sokakta Cinsel Şiddete Son!
Savaşa Hayır!
Barış İçin Sürekli Kadın Platformu
Ankara Bağımsız Feminist “Kadınlar Vardır” Grubu,
Bağımsız Sosyalist Kadınlar,
Bağımsız Kadınlar,
Başkent Kadın Platformu,
Emekçi Kadınlar Birliği,
HADEP Kadın Kolları Genel Merkezi,
İHD Genel Merkezi,
İHD Ankara Şube Kadın Komisyonu,
İlk-Der,
Kaos GL’li Kadınlar,
KESK Ankara Şubeler Platformu,
Öte-ki Ben Lezbiyen Feminist Oluşum,
SDP’li Kadınlar,
Uçan Süpürge,
EMEP’li Kadınlar ,
ÖDPli Kadınlar