ANTALYA DA GIDA DENETİMLERİ YETERLİ Mİ?
Gıda deyince ilk başta süt geliyor aklımıza. Yeni doğmuş bir bebeğin açlık egosu ile nasıl çırpındığını biliyoruz. Bu da sütü veren anne ile gıdanın canlı yaşamında ne kadar önemli bir durum olduğunu anlamaya yeter sanırım. Canlının büyümesi için en önemli unsurun sağlıklı beslenme olduğunu biliriz.
Atatürk’ün de imzasının bulunduğu genel bir hıfzısıhha kanunu ve buna bağlı olarak gıda mevzuatı çıkarılmış ve uygulamaya konulmuştur. Ne yazık ki Antalya da çevremize baktığımızda bu mevzuata rağmen yeterli derecede denetim olmadığını görüyoruz. Bir hafta içinde Antalya da kurulan 96 pazar yerinde özellikle de, hafta sonlarında kurulanlarda yeterli denetleme bulunmamaktadır.
Bu durumda sağlıklı beslenme de açıkta gıda maddelerinin satılmasına rağmen süt ve süt ürünleri et ve et preperatları gibi bir çok hassas gıda maddelerinin açıkta satıldığını görüyoruz. Bu gıda maddelerinin içeriklerinde bir çok sorun görülmektedir. Peynirlerde un ve nişasta, tereyağında patates v.b karbonhidratlı ürünler, sucuklarda doku ve organ artıkları konabiliyor. Hem laboratuarlarda hem de görsel olarak (duyu analizleri) yapılmalıdır. Açıkta satılmakta olan midyelerde toplandıkları yer itibarı ile kanalizasyon atıklarının bulunduğu bölgelerde daha çok yaşadıkları için (İstanbul ve İzmir körfezleri gibi) iç dolgularının nasıl ve ne koşulda yapıldıkları da bilinmediği için ki daha çok gecekondularda yapıldığı söylenebilir. İnsan sağlığıni ciddi tehdit eden durumları vardır. Kaçak üretimlerin ve anti hijyenik ortamlarda hazırlanan gıdaların piyasada daha ucuz fiyatlarla pazarlandığını ve özellikle semt pazarlarının ve deniz kenarlarının kullanıldığını görmekteyiz.
Kendimden bir örnek vermek istiyorum. Peyniri genellikle marketlerden satın almaktayız. Ancak eşim geçen hafta (çok methedildiği için) pazardan tulum peyniri almış. Tabağa alırken, içinden tel çıktığını gördüm bunu görmeyebilirdim çocuklarım bu teli yutabilirdi. Sağlığımızı etkileyebilirdi. Yine iyi tanıdığımız bir kişinin brusella hastalığı ile cebelleştiğini biliyorum. Türkiye’de hastalığın hala yaygın olarak görülmesinin nedeninin sütün üretimi ve tüketimiyle ilgili olduğuna işaret ediliyor. Türkiye’de üretilen sütlerin yüzde 40’ı hala açıkta satılarak tüketiliyor. Bu arada, hastalık çiğ sütten yapılmış olan peynirden de yaygın olarak bulaşıyor. Özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesinde daha lezzetli olduğu gerekçesi ile süt kaynatılmadan mayalanıp peynir yapılıyor, bu da hastalığa davetiye çıkartıyor. Kesinlikle, peynirin kaynatıldıktan sonra mayalanması gerekir. Hastalıktan korunmak için süt, kısık ateşte karıştırılarak iyice kaynatılmalı. (Sütü kaynattık, kabardı) ile iş bitmiyor. Tek yapacağımız iş sütü 15 dakika süreyle iyice kaynatmak. Eğer, sütü iyice kaynatırsak, açıkta satılan süt de olsa Brusella hastalığı tehlikesinden korunmuş oluruz.
Son yıllardaki kadro sıkıntıları nedeni ile eleman, istihdam, araç gereç vb. donanımların eksikliği nedeni ile tükettiğimiz gıdalarımızın ne kadar sağlıklı olup olmadığı hakkında endişelerimiz bulunmaktadır. Gıda konusunda kesintisiz bir otokontrol mekanizmasının oluşturulması gerekmektedir. Aslında bu konuda bir kontrol mekanizması bulunmakta fakat icraat konusunda yeterli olmadığı gözlemlenmektedir.
Denetimsiz ve kontrolsüz gıdaların insan hayatı üzerinde olumsuz etkilerini örneklendirirsek;
Bir çok enfeksiyon ve sindirim yolu hastalıklarının oluştuğunu söyleyebiliriz. İleri dönemdeki faturası ise kanser olarak bilinmektedir. Dikkat ediyorsanız son 10 yıldır katlanan kanser hastalıklarının sebebinde bulunan bu olumsuzluklar dikkat çekicicidir. Konu gerçekten çok önemlidir ve bu yüzden marketlerde organik adı altında satılmakta olan ürünler giderek artmaktadır. Gıda alanındaki başka önemli hususta yediğimiz sebzelerde insan sağlığını olumsuz etkileyen zirai ilaç ve hormonlardır.
Söyleyecek çok şey var, çözüm ise yine denetimlerde. Sağlıklı besin maddeleri ile beslenebileceğimiz günler bizlerin ve gelecek yeni nesillerin olsun..
nilhankirdi@hotmail.com